İspanya İç Savaşı başladığında, Ernest Hemingway Key West’teydi. 1931 yılında satın aldıkları “907 Whitehead Street” adresindeki evlerine yerleşene kadar, Ernest Hemingway ile ikinci karısı Pauline Pfeiffer 1928 yılından itibâren sık sık Key West’e tatîle geliyorlardı. Papa Hemingway‘in de ( 1966 ) yazarı olan A. E. Hotchner’ın Hemingway and His World‘un ( 1989 ) 106’ncı ayfasında belirttiği gibi, o yıllarda Key West, 4.5 mil uzunluğunda ve 1.5 mil genişliğinde şirin bir yerdri. Carlene Fredericka Brennen ise, Hemingway’s Cats: An Illustrated Biography‘nin ( 2010 ) 27’nci sayfasında, Key West’in “Kedilerin Adası” olarak da bilindiğini yazar. Ernest Hemingway’in Key West’te kendisini evindeymiş gibi hissetmesinde, kasabadaki kedi nüfusu önemli bir rol oynamış olabilir. Ayrıca, Hemingway, Key West’te, Joseph Stanford “Josie” Russell, Eddie “Bra” Saunders ve Charles R. Thompson ile de neşeli dostluklar kurmuştu. Fotoğrafların birinde, Varlık Yokluk‘un ( 1937 ) kahramanı Harry Morgan’ın teknesi için esin kaynağı olan “Anita” isimli balıkçı teknesinde, bereketli bir orkinos avının ardından, Ernest Hemingway ile Joseph Stanford “Josie” Russell’ı şerefe kadeh kaldırırlarken görürüz. Russell, “Sloppy Joe’s Bar” isimli mekânın sahibi olarak edebiyat târihine geçecektir. Barını 5 Aralık 1933 günü açmıştı. Barın 1852 yılında inşâ edilen binâsı, vaktiyle Key West Buzhânesi’ymiş. Viski soğutmaya başlamadan önce de şehir morgu olarak kullanılmış. 1865 yılında korkunç bir kasırga Key West’i yerle bir edince, morgdaki cesetler çamurda kaybolmuşlar. Bir dönem telgraf ofisi olarak Key West sakinlerine hizmet veren binâ, idâm cezâlarının infâzlarının da yapıldığı yer olmuş. 1870’lerin sonlarındaysa “Silver Slipper” isimli bara dönüştürülmüş. Ardından da “Blind Pig” diye bilinen bir restoran açılmış. Craig Boreth, Hemingway’le Yemek Bir Şenliktir‘de ( 1998 ), Ernest Hemigway’in burayı ilk kez 1928 yılının Nisan ayında keşfettiğini yazar. 1933’ün sonunda mekânı Joseph Stanford “Josie” Russell haftalığı 3 dolardan kirâlayıp bara dönüştürünce, Ernest Hemingway bu bardan çıkmamaya başlar. Russell, “428 Green Street” adresindeki barını 5 Mayıs 1937 günü “201 Duval Street” adresine taşır. Onun yerine de, 1940’larda, Morgan Bird’ün “Duval Club” isimli mekânı açılır. Ne var ki, Morgan Bird, eşcinseller için bir buluşma mekânı olan barını, ordunun baskılarına dayanamayarak kapatmak zorunda kalacaktır. 1958 yılındaysa, Anthony “Tony” Tarracino burayı Wolkowsky ailesinden satın alarak, “Capt. Tony’s Saloon” isimli yeri açar.
Ernest ile Pauline’in “907 Whitehead Street” adresindeki kolonyal tarzı evleri, Key West’te, Asa Forsythe Tift’in konağı olarak biliniyordu. İnşâsına 1849 yılında başlanmış ve 1851 yılında tamamlanmıştır. Asa Forsythe Tift, vefât ettiği 7 Şubat 1889 gününe kadar bu evde yaşar. Karısı Anna Wheeler Tift’i 1854 yılında, oğlunu 1855 yılında ve kızını da 1869 yılında orada kaybedecektir. Asa’nın Konağı defalarca metrûk kalır, defalarca el değiştirir. 1931 yılındaysa Hemingway çifti, Pauline’in zengin amcası Gus Pfeiffer’ın verdiği parayla bu eve sâhip olur. Gus Pfeiffer’ın onlara verdiği paranın miktarı tartışmalıdır. 8 bin dolar, 8.500 dolar ve 12.500 dolar diyenler bulunuyor. Asa’nın Konağı, palmiyelerin arasında, iki katlı muhteşem bir yapıydı. Pencereleri açıldığında, körfezden gelen esinti, demirhindi, frangipani ve muz kokularını odalara taşıyordu. Kanayan kalpler çiçekleri terakotalardan sarkıyor, guava ve incir ağaçları ikinci katın pencerelerini süslüyor, sapodillanın dallarıysa onların arasından uzuyorlardı. Komşuların kedileri, Patrick ve Gregory’nin en büyük eğlenceleriydi. Bir süre sonra da, 1921 yılından 1937 yılına kadar Key West’te yaşayan Harold Stanley Dexter, Ernest’a bir “polydactyl” kedi yavrusu hediye edecektir. Ernest ve çocuklar Snow White ismini verdikleri bu kediye bayılıyorlardı. Bahçenin keyfini en fazla çocukların çıkarttığı muhakkaktır. Ernest ise, ya üzerindeki kirli şortu ve yırtık tişörtüyle Russell’ın barında içiyor ya da “Pilar” ile haftalar boyunca orkinos avına çıkıyordu. Hemingway, 11.6 metre uzunluğundaki 1934 yapımı bu tekneyi “Wheeler Shipyard” kataloğundan seçmiş ve 3.300 dolarını Arnold Gingrich’ten koparttığı avansla 7.455 dolara satın almıştı. Kaptan locası maundan olan “Pilar”, siyah gövdeli ve yeşil çatılı bir tekneydi. Carlos Baker, Ernest Hemingway: A Life Story‘nin ( 1969 ) 259’uncu sayfasında, “Pilar” için Pauline’in takma ismi olduğunu yazar ama, Ernest ile Pauline’in evliliklerinin de bir süredir yürümediği biliniyordu. Key West’te Ernest’ın sevdiği kadın gitmiş, yerine Ernest’ı çileden çıkartan bir başka kadın gelmişti. Katolik Pauline’in günah korkusuyla korunmamasıysa, ilişkilerini yatakta bitirmişti. Ama, birbirlerinden uzaklaşmalarına en fazla İspanya İç Savaşı neden olacaktır. Çünkü, Pauline, âteşli bir Franco taraftarı kesilmişti. Kocasının Cumhûriyetçiler’i desteklediğini bildiği halde, “Papa” arkadaşlarıyla muhabbetteyken, onların arasında Franco propagandası yaparak Ernest’a karşı yeni bir muhâlefet tarzını geliştirmeye başlamıştı. Ne var ki, Pauline’in Franco taraftarlığı, kendisini Ernest’ın gözünde çok sevimsizleştiriyordu. Politik ayrılığıyla Ernest’ın kendisinden her gün biraz daha uzaklaştığının farkında olan Pauline, çâresiz, artık evin ufak tefek tadîlâtlarıyla, bahçedeki çiçeklerle ve alışveriş çılgınlığıyla avunmaya başlamıştı.
1936 yılının sonunda, Noel tatili için çocuklarıyla birlikte St. Louis’ten Key West’e gelen Edna Fischel Gellhorn, tesâdüfen “Sloppy Joe’s Bar” tabelasını görür. Oğlu Alfred’e ve kızı Martha’ya birer kadeh kokteyl içmeyi teklif eder. Loş ve serin bara girdiklerinde, Martha’nın dikkatini, arkada, kafasını kaldırmadan okuyan, iri kıyım, yırtık tişörtlü ve kirli beyaz şortunun belini iple bağlamış bir adam çeker. Onun, fotoğrafını Bryn Mawr Koleji’nin yatakhânesinin duvarına astığı Ernest Hemingway olduğundan emîndir. Hemen yanına gidip, elini uzatır. “Papa”, yakası açık daracık elbisesi ve alçak topuklu ayakkabılarıyla karşısında heyecânla dikilen sarışına bakakalır. Martha, kendisinin “North American Newspaper Alliance” için muhâbirlik yaptığını ve bir Ernest Hemingway hayrânı olduğunu söyler. “Papa” hemen kendisini toparlar ve ayağa kalkar. Martha, hayrânı olduğu büyük yazarı annesiyle ve kardeşiyle de tanıştırınca, Ernest Hemingway 136 kiloluk siyah barmen Al Skinner’a onlar için içki ısmarlar. Kendisine de muhtemelen her zamanki gibi “Haig & Haig Pinch” söylemiştir. Masada muhabbet derinleşince, Ernest, Pauline’in o gün için hazırladığı kerevit yemeğini unutur. Bir başka günse Martha Gellhorn’u eve getirir. Pauline, kendisi de bir zamanlar Hadley Richardson’un karşısına böyle çıktığı için, Ernest’ı tamamiyle kaybettiğini Martha’yı ilk kez gördüğü o ân anlamış olmalıdır.
Sonraki hafta Edna ile Alfred St. Louis’e dönerler ama, Martha, Key West’teki Colonial Hotel’de bir süre daha kalacaktır. Ernest, hemen her gün, 28 yaşındaki Martha ile gezer, sürekli İspanya İç Savaşı’nı konuşup, faşistlere karşı ne yapabileceklerini tartışırlar.
Pauline Pfeiffer sivri dilli ve cin fikirli bir kadındı. 28 yaşındaki Martha Gellhorn’un erkekler konusunda fazlasıyla tecrübeli olduğunu hissetmişti. Yanılmıyordu da. Martha Gellhorn, Bryn Mawr Koleji’ni terk edip, 1930 yılında Paris’e yerleştiğinde, ünlü yazar Colette’in üvey oğlu Bertrand de Jouvenel des Ursis ile dört yıl kadar birlikte yaşamıştı. Aslında Bertrand de Jouvenel des Ursis, Colette’in yalnızca üvey oğlu değildi; Colette, Britanny’deki yazlıklarında 17 yaşındaki Bertrand de Jouvenel des Ursis’i baştan çıkartmış ve yatağına almıştı. 1920 yılından 1924 yılına kadar, yaz mevsimlerinde, Henry de Jouvenel yazlığa pek uğramadığından, ilişkilerini rahatlıkla sürdürebilmişlerdir. Genç Bertrand de Jouvenel des Ursis üvey annesine taparcasına âşıktı. Henry de Jouvenel, oğluyla karısının ilişkilerini öğrenince, 12 yıllık eşinden boşanacak ve oğluyla arasında yaşamının sonuna kadar sürecek bir soğukluğu yaşayacaktır. Bertrand de Jouvenel des Ursis, kolejli kızdan “Schiaparelli” giysili şık ve şuh meşrep bir kadın yaratarak, Martha Gellhorn’u Paris’in yüksek sosyetesine sokmuştu. 1934 yılında ilişkilerini bitirdiklerinde, Martha, Amerika Birleşik Devletleri’ne döner. New York’ta, bu defa da yazar James Allen Grover ile ilişkiye girer. Ancak, James Allen Grover evliydi ve karısı Beatrice Beard’den boşanmaya hiç niyeti yoktu. Tam da o günlerde, vaktiyle Beyaz Saray’daki bir davette tanıştığı ihtiyâr H. G. Wells kendisini Regent’s Park’taki evine çağırır. Bir zamanlar Maksim Gorki’nin sevgilisi olan ve câsûs olduğu söylenen Moura Budberg ile yaşayan H. G. Wells, aslında Martha Gellhorn hakkında bazı yatak fantezileri kuruyordu. Bazı yazarlar H. G. Wells’in “flagelomani” düşlediğini imâ etmektedirler. Regent’s Park’taki evde nelerin yaşandığını bilemiyoruz ama, Martha Gellhorn, Londra’da çok kalmaz, yazmayı düşündüğü romanı için önce Paris’e, ardından da Stuttgart ve Münih’e geçer. Fransa’daki ve Almanya’daki politik ortamdan rahatsız olduğundaysa, St. Louis’e, annesinin yanına dönecektir.
Martha’nın Key West’ten ayrılmasından sonra, Ernest Hemingway de New York’a gitmek için yola çıkar. John Dos Passos ve Archibald MacLeish, Joris Ivens’in çektiği İspanya konulu bir belgeselin dış ses metni için kendisiyle görüşmek istiyorlardı. John Neville Wheeler’ın da, kısa bir süre önce, Hemingway’e “North American Newspaper Alliance” için İspanya İç Savaşı’nda muhâbirlik yapmasını teklif ettiğini biliyoruz. New York’a varır varmaz, “North American Newspaper Alliance” ile uzun yazı başına bin dolara, telgrafla göndereceği haber başına da 500 dolara anlaşır. Bu paralar o günün koşullarında çok yüksektiler. John Dos Passos ve Archibald MacLeish ise, Hemingway’den, önemli bir bölümünü John Dos Passos’un yazdığı, ama işlerinin yoğunluğu nedeniyle bir türlü bitiremediği dış ses metnini tamamlamasını isterler. Kendisine Kuba asıllı Amerikalı yazar Prudencio de Pereda’yı da yardımcı olarak vereceklerdi. 24 yaşındaki Prudencio de Pereda, aslında, Hemingway’den yazması istenilen kısım için bir taslak hazırlamıştı. Bir de, Joris Ivens’in çekeceği bir belgesel husûsu daha vardı; asıl bu işte Hemingway ile birlikte olmayı düşünüyorlardı. Ernest Hemingway, John Dos Passos ve Archibald MacLeish’in tekliflerini “21 W. 52nd St.” adresindeki “21 Club” isimli mekânda kabûl eder.
İspanya yolculuğunun hazırlığını yapmak için Key West’e dönmeden önce, Barclay Hotel’den her gün Martha’yla telefon görüşmesi yapmıştı ve Martha’yı berâberinde İspanya’ya götürebilmek için New York’ta çalmadık kapı bırakmamıştı. Ama, 27 Şubat’ta Sidney Franklin ile birlikte La Havre’e doğru yola çıktığında, Martha yanında olamayacaktı. Abraham Lincoln Taburu’ndan Evan Shipman da aynı “SS Paris” gemisinde, Ernest Hemingway’in Cumhûriyetçiler’e bağışladığı ambulansı İspanya’ya götürüyordu. Hemingway, Paris’te Joris Ivens’le buluşur. 16 Mart’ta Valencia’dadırlar. İspanya Komünist Partisi’nin üyesi olan ve “Connie” olarak da tanınan Constancia de la Mora, onlara sürücülü bir araba ayarlamıştır. 20 Mart sabahı, Constancia de la Mora’nın ayarladığı arabayla Madrid’e hareket ederler. Yol boyunca ısınmak için sürekli viski içtiklerinden, Hotel Florida önüne geldiklerinde hepsi de sarhoşturlar. Hemingway bu yolculuğu ve sürücüyü The Chauffeurs of Madrid ( 23 Mayıs 1937 ) başlıklı yazısında anlatmıştır. Ertesi gün, Hans Kahle onları ve genç sinemacı John Ferno’yu da alarak, Brihuega ve Trijueque civârındaki tepelere götürür. Orada terk edilmiş tankları, silâhları, artık balmumu rengine dönüşmüş cesetleri ve ölenlerin içlerindeki eşyâları sağa sola dağılmış sırt çantalarını filme çekerler. Amanda Vaill, Hotel Florida ( 2014 ) isimli eserinde, Hemingway’in oralara gelen ilk gazeteci olmamasına karşın, diğerlerinin bakıp da görmediklerini gören veya diğerlerinin anlatmaya ilgi duymadığı ayrıntıları edebî bir üslûbla anlatan ilk gazeteci olduğunu belirtir. Haklıdır. Ernest Hemingway’i farklı kılan da buydu. Hiç kimsenin görmediklerini görmek ve hiç kimsenin yazmadıklarını yazmak. The Fifth Column ( 1938 ), The Denunciation ( 1938 ), The Butterfly and the Tank ( 1938 ), Night Before Battle ( 1939 ) ve Under the Ridge ( 1939 ), İspanya İç Savaşı’nda yalnızca Ernest Hemingway’in görebildiği ve yalnızca Ernest Hemingway’in yazabildiği ayrıntıların eşsiz metinleridirler. Sonraki birkaç gün, Joris Ivens ve John Ferno ile yine Guadalajara civârında dolaşırlar; Valdesaz köyünde Garibaldi Taburu’na geçici komutan olarak atanan Ludwig Renn ile tanışır. Almanya Komünist Partisi’nin üyesi olan Ludwig Renn, Krieg ( 1928 ), War ( 1929 ) ve Nachkrieg ( 1930 ) isimli romanlarıyla tanınıyordu. İspanya İç Savaşı’ndaki deneyimleriniyse, 1956 yılında yayımlanan La guerra civil española‘da anlatacaktır.
Martha Gellhorn, 23 Mart 1937 sabahı, sınır kasabası Puigcerdà’dan İspanya’ya giriş yapar. Buradan Barcelona trenine binecektir. İspanya’ya bir sırt çantası ve bir torba ile giriş yaptığını söylemesine karşın, Martha gibi bir kokorozlu için bu hiç inandırıcı değildir. Ted Allan, This Time a Better Earth‘de ( 1939 ), çok sayıda valizden söz etmektedir. Sidney Franklin de, Bullfighter from Brooklyn ( 1952 ) isimli eserinin 220’nci ve 221’inci sayfalarında, Martha Gellhorn’un İspanya’ya on valizle geldiğini yazmıştır. Barcelona’daki iki gününün ardından, bir hükûmet arabasıyla Valencia’ya geçer. Orada, Constancia de la Mora, kendisine, Sidney Franklin ve Ted Allan ile birlikte ertesi gün erkenden Madrid’e gönderileceğini söyler. Onlara büyük bir Citroën tahsîs edilmiştir. Otomobilin bagajını Martha Gellhorn’un valizlerinin doldurduğu muhakkaktır. Konserve yiyeceklerin bulunduğu torbaysa, bagajda yer kalmadığından, Citroën’in ön çamurluğuna bağlanır. Buz gibi havada, meşakkatli bir yolculuk yaparlar. Sidney Franklin, yol boyunca, Martha Gellhorn’un Ted Allan ile flört etmesinden hayli rahatsız olur. Akşam vakti, Hotel Florida’nın önüne geldiklerinde, Ted Allan bir işi nedeniyle ayrılır. Otelin lobisi bomboştur. Resepsiyon görevlisi Don Cristobal, onlara, Hemingway’in Gran Via’ya yemeğe gittiğini söyler. Sidney Franklin ile Gran Via’ya giderler. Hemingway’i orada, Hernando Diaz Evans kod ismini kullanan Amerikalı pilot Harold Edward Dahl ile sohbet ederken bulurlar. Hemingway, Martha’yı görünce, heyecânla yerinden kalkar, ona sıkıca sarılır. Buraya gelmesini kendisinin ayarladığını söyler. Bu da Martha Gellhorn’u çok öfkelendirir.
O gece, Hotel Florida’nın üçüncü katının arka tarafındaki odasında otururken, Ted Allan gelir. Yatağın kenarında flört etmeyi sürdürürlerken, içeriye Ernest Hemingway girer. Onları yatağın kenarında görünce, Hemingway’in suratının asıldığı muhakkaktır. Belki de, Sidney Franklin, Ted Allan husûsunda Hem’in kulağına bir şeyler fısıldamıştı. Ted hemen odadan çıkar. Koridorda Sidney Franklin ile karşılaşır. “Matador”, ayağını denk alması için biraz sert bir ses tonuyla Ted’i uyarır. Ted Allan korkar, otelden koşarcasına ayrılır.
Sabaha karşı Martha bombardımanla uyanır. Odadan çıkıp, lobiye inmek ister. Ama, odasının kapısı üzerine kilitlenmiştir. Bağırıp çağırmaya, kapıyı yumruklamaya başlar. Hiç kimse gelmez. Bombardıman sona erince, bir otel çalışanı kapıyı açar. Öfkesi burnunda, Hem’i oda oda arar. İçeriden gelen erkek seslerini duyduğu bir odaya dalar. Hemingway’i o odada, gönüllülerle poker oynarken görür. Caroline Moorehead bu olayın Martha’nın Madrid’deki ilk gecesinde olduğunu yazarken, Bernice Kert de kapının kilitlenmesini Martha’nın Madrid’deki ikinci gecesine târihlendirmektedir.
Bir başka sabah da, Martha dişlerini fırçalarken, korkunç bir patlama sesi duyar. Hemen lobiye iner. Havada pikrik asit ve eriyik kokusu vardır. Bombanın az ilerideki köşede duran bir adamı parçaladığını öğrenir. Joris Ivens ve John Ferno cesedi filme çekmek için dışarı çıkarlar. Hemingway’i ifâdesiz görünce, sakinleşir. Birlikte kahvaltı yaparlar. Kahvaltıdan sonra Hem, ayarladığı bir otomobille, Martha’yı Jarama Cephesi’ndeki siperlere götürür. Ernest ve Martha, Morata de Tajuña yolu üzerindeki bir derenin kenarında piknik yaparlar. Oradaki hastahânede Lincoln Taburu’ndan Robert Joseph Raven’ı ziyâret ederler. 14 Mart 1937 günlü çatışmada bir bomba suratını parçalamış ve kör olmuştu. Amanda Vaill’in yazdığı gibi, Robert Joseph Raven, Martha için savaşı Hotel Florida’dan daha yakına getirmişti. Oysa, Hotel Florida’dayken, civârdaki sokaklarda patlayan birkaç bombanın dışında, Martha, İspanya İç Savaşı’nı görmemişti. Caz müziği dinledikleri “Miami Bar”, nehir kıyısındaki “Café Molineros”, “Aquarium”, “Serafin Bar” veya striptiz izledikleri “Chicote’s” gibi yerlerde hayat çok eğlenceliydi. Sık sık Virginia Cowles ile birlikte alışverişe çıkıyorlar veya kuaföre gidiyorlardı. Bir defasında gümüş tilki kürkü bile satın almıştı. Hotel Florida’dakiler için açlık diye bir şey yoktu. İçkiyse, sanki musluklardan akıyordu. Hotel Florida’dakilerin hiçbiri dışarıdaki dehşetin sadece İspanya’nın acısı olduğunu anlamıyordu.
Martha Gellhorn’un Hotel Florida’da kalanların çoğundan hoşlanmadığı biliniyordu. Martha’ya göre, arkadaşı Virginia Cowles rüküş bir hoppaydı. Josephine Herbst çirkin ve kabaydı. Errol Flynn kafasız ve boktan bir adamdı. George Seldes ve karısı Helen Larkin çok sıradandılar. Mikhail Kolstov ile yatan Alman Maria Osten uğursuzun biriydi. Sidney Franklin Hem’in koruyucusu havalarında rahatsız ediciydi. Antoine de Saint-Exupéry Hotel Florida için fazlasıyla aristokrattı. Kirli pantolonu, siyah beresi ve pejmürde ceketiyle Hem, “kötü adam” sayılabilirdi. Ayrıca, Hemingway konusunda kafası karışıktı ve ona karşı çelişkili duygular yaşıyordu. Sevişmek istese, günlerini Joris Ivens ve John Ferno ile geçiren Hem’i bulması pek mümkün değildi. Hem’i bulup da yatağına atsa bile, onunla yatakta rahat değildi. Clancy Sigal, Ölümsüz Hemingway ( 2013 ) isimli eserinde, seks yaşamları hakkında Gellhorn’un ketum davrandığını, ancak bir defasında, o da hayatının son döneminde, Hemingway’le sevişmekten hiç zevk almadığını açıkladığını yazar. Ama, yattığı adamın, demir metabolizması bozukluğu nedeniyle bitkinliğe yol açan “hemokromatoz” hastalığının, diyabetinin, yüksek tansiyonunun, böbrek ve karaciğer rahatsızlıklarının, alkol sorununun ve uykusuzluk illetinin bulunduğunu söylemeyi nedense unutuyordu. Ayrıca, Hemingway’in cinsel yetersizliğine ilişkin bütün dedikoduların kaynağında sadece Martha Gellhorn’un bulunması, söylentileri kuşkulu hâle getirmektedir. Kaldı ki, asıl sorunun Martha Gellhorn’da olduğunu belirtenler de bulunuyor. Bazıları Martha Gellhorn için “frijit” derken, bazıları da “vajinismus hastası” olduğunu iddiâ etmişlerdir.
Ernest Hemingway’in The Fifth Column‘u, Lee Strasberg’in yönetiminde, “52nd Street West of Broadway” adresindeki Alvin Theatre’da 87 kez sahnelenmiştir. Oyunun açılışı 6 Mart 1940 gecesi, kapanışı ise 18 Mayıs 1940 gecesi yapılır. Dorothy Bridges’i Katherine Locke, Philip Rawling’i de Franchot Tone oynarlar. Hotel Florida’nın 109 ve 110 numaralı odalarında geçen The Fifth Column‘un 1’inci Perde’sinin 2’nci Sahne’sinde, esin kaynağı Martha Gellhorn olan Dorothy Bridges şöyle der:
” … Casa del Campo benim için tam bir muammâ. Usera da, Carabanchel de öyleler. Buraları insanı korkutan yerler.”
Casa del Campo, kent merkezine çok yakın bir mahaldi. David Mathieson, Casa del Campo için “ölüm tarlası” benzetmesini kullanır. Çünkü, Casa del Campo’nun kuzey tarafındaki Garabitas Tepesi’nde Franco’nun topçu birlikleri mevzilenmişlerdi ve kent merkezindeki sivilleri hedef alan bütün top atışları buradan yapılıyordu. Bir kaynağa göre, Garabitas Tepesi’ndeki topçular, sadece 1937 yılının Nisan ayında 74 ölüme ve 457 yaralanmaya neden olmuşlardı. Oysa, aynı yılın Ocak ayından Nisan ayına kadar, her ay tahmînen 10 ile 20 arasında ölüm, 70 ile 80 arasında da yaralanma kaydediliyordu. Ölümlerdeki ve yaralanmalardaki bu artış, Garabitas Tepesi’ndeki topçuların, Cumûuriyetçiler’in 9 Nisan’daki saldırılarına karşı yapılan bir misillemenin sonucuydu.
9 Nisan’ın şafak vaktinde, Cumhûriyetçiler’in saldırıları başlarken, saat 06.00’da, Ernest Hemingway, Joris Ivens, John Ferno ve Henry Tilton Garrell, Hotel Florida’dan çıkıp, yürüyerek Tugay Merkezi’ne gelirler. Saldırıyı filme çekmek istiyorlardı. Ne var ki, muhârebe alanında, iki ateş arasında kalırlar. Hemen Paseo del Pintor Rosales’in yakınlarındaki metrûk bir yapının üçüncü katına sığınırlar. Casa del Campo, Ernest Hemingway’in yakından izlediği ilk muhârebe olur. Hemingway, aynı gün, Madrid’den “North American Newspaper Alliance” şirketine Heavy Shell-Fire in Madrid Advance‘ı gönderir. Bu makale New York Times‘ın 10 Nisan 1937 günlü nüshasında yayımlanır. Konusu 9 Nisan günündeki Casa del Campo çatışmalarıdır.
30 Nisan’da, Virginia Cowles ile birlikte, makineli tüfek âteşi altında, Guadarrama Cephesi’ne giderler. Guadarrama, Ernest Hemingway’in tanık olduğu ikinci sıcak muhârebe alanıdır. Burada “El Guerrero” gibi roman veya hikâye kahramanı olabilecek bir komutanı tanımasına karşın, Virginia Cowles ve “El Guerrero”, Hemingway’in Madrid’den göndereceği son yazısında yokturlar. Onları anlatmak yerine, kendisine hiç yakışmayan bir üslûbla, okurlarına strateji ve coğrafya dersleri vermeyi tercîh etmiştir. Guadarrama Cephesi’nden gönderdiği bu yazıdan çok daha tuhaf olansa, Hemingway’in hiçbir makalesinde Guernica’ya değinmemesidir. Oysa, Herbert Matthews ve Sefton Delmer günler önce Madrid’den ayrıldıklarından, meydân bütünüyle Ernest Hemingway’e kalmıştı. Guernica kendisine çok para kazandırabilirdi. Ama “Papa”, Guernica için susar. Hemingway’in bu anlamsız suskunluğunda, çevresindeki NKVD görevlilerinin payı olabileceğini yazan Amanda Vaill’e katılmamakla birlikte, sıhhatli bir yanıt da bulamıyorum. Hotel Florida’dakilerden yalnızca Virginia Cowles Guernica’ya gider. Yerle bir olmuş kasabada Virginia Cowles’in yüksek topuklu ayakkabılarıyla dolaşabileceğini hiç kimse düşünememiştir ama, bu rüküş kadının sorularıyla oradaki faşist subayları çok kızdırdığı bir gerçektir.
“Papa”, İspanya’dan 18 Mayıs’ta ülkesine dönecektir. Pauline, kocasının eve dönüşünü kutlamak amacıyla, Hem’in yokluğunda bir parti verir. Son konuğunun ayrılmasının ardından Ernest Hemingway’e bir telgraf gönderir:
” Sarhoş değilim ve seni her zamankinden daha çok özledim.”
Pauline, kocasının Key West’te olmasını, aynı yatakta uyumayı ve birlikte viski içmeyi çok istiyordu. Ama, Hemingway’in aklındaki kadın artık Pauline değildi, 23 Mayıs’ta New York’a gelecek olan Martha Gellhorn’du.
Hemingway İspanya’dan yorgun ve kırgın dönmüştü. 4 Haziran’da Carnegie Hall’da yapılacak olan Amerikan Yazarlar Birliği Kongresi’ne kadar birkaç gün dinlenmek istiyordu. Muhtemelen, Pauline’den ve İspanya anılarından kaçmayı, “dinlenmek” olarak telaffuz ediyordu.
Ernest kaçar, Pauline kovalar. Sonunda Pauline’in hayâlleri yıkılır. Hem de Kongre için New York’a gidebilir. Yaz sıcakları başlamasına karşın, Newark Havaalanı’na yünlü takımıyla iner. Sanki bulduğu ilk takımı giyerek, Key West’ten apar topar kaçmış gibidir. Tuhaf ama gerçek, Haziran’da, Martha Gellhorn’un üzerinde de Madrid’den satın aldığı ve New York’ta alay konusu olacak o gümüş tilki kürkü vardır.
New York ikisini de terletiyordu.
4 Haziran gecesi Carnegie Hall’u binlerce kişi doldurmuş, çok sayıda kişiyse kapıdan geri çevrilmişti. Herkes oradaydı ama John Dos Passos ve Liston Oak gelmemişlerdi. Kalabalıkların önüne çıkmaktan nefret eden Ernest Hemingway, o gece çok etkileyici bir konuşma yapar. Bununla birlikte, alkışların keyfini çıkartmak istemez. Martha’yla birlikte “Stork” isimli gece kulübünde içerler.
Ertesi gün Martha’nın yapacağı konuşmayı beklerken, Scott Fitzgerald’ı ziyâret eder. Geceden kalma Fitzgerald henüz ayılamamış olmasına karşın, eski dostunu kalbini kıracak şekilde karşılar:
” Seni tanıyormuşum gibi gelmiyor bana hiç!”
John Dos Passos’tan sonra, Scott Fitzgerald. Hemingway’in suratı allak bullak olmuştur. Sevdiklerini artık bir bir kaybetmeye başlamış, her gün biraz daha fazla yalnızlaşacağı günleri başlamıştır. Faşizmin etkisine kapılarak kendisinden fikren kopan Ezra Pound ve Gertrude Stein için zâten bir şey diyemiyordu. Karısı Pauline bile faşistlerin safındayken, Ezra’yı veya Gertrude’u eleştirmeye hiç hakkı yoktu. Dawn Powell’ın Martha’yla birlikteliğini onaylamadığını belli etmesine karşın, yanında sadece Martha’nın kaldığının da farkındaydı.
Ernest Hemingway’in kendine yabancılaşmasının, asabîleşmesinin ve bencilleşmesinin, Clancy Sigal’ın yazdığının aksine, demokrasinin İspanya’daki yenilgisinden sonra değil, Hotel Florida’da, José Robles Pazos’un öldürülmesindeki gerçeği öğrenmesiyle başladığının kanısındayım. Guernica’dan bahsetmemesinde, muhtemelen bu hayâl kırıklığı ve öfkesi etkili olmuştu. Bununla birlikte şunu da unutmayalım: Ernest Hemingway, okurlarına şöhreti Guadarrama Cephesi ile sınırlı “El Guerrero” denen komutanı anlatmamıştır ama, aynı okurlar için Çanlar Kimin İçin Çalıyor‘un Sierra de Guadarrama’sından bütün dünyada şöhret kazanacak bir Robert Jordan’ı yaratacaktır.
O yaz İspanya’dan sürekli kötü haberler gelirken, “North American Newspaper Alliance”, İç Savaş’tan “tarafsız” ve “renkli” yazılar için Hemingway’e yeni bir teklif yapar. “Papa”, bu teklifi, Martha ile yeniden birlikte olmanın fırsatı olarak düşünür. Bu nedenle hemen kabûl eder. Hazırlıklarını yapmasının ardından, Le Havre üzerinden Paris’e gideceği gemiye biner. Ertesi gün de Martha Gellhorn, bir başka gemiyle Le Havre’a hareket eder. Martha, “Papa” ile Paris’te buluşur. Herbert Matthews da onlara katılmıştır. Kafelerde gazetelerden okudukları İspanya haberleri hepsinin morallerini bozar. Cumhûriyetçiler’in yenildikleri haritalardan anlaşılabiliyordu.
“Papa”, Martha ve Herbert, Belchite’ye vardıklarında, kenti yıkılmış bulurlar. Metrûktur. Sokaklarda cesetlerden ve hayvan leşlerinden başka bir şey yoktur. Kokudan nefes almak mümkün değildir. Oradan, birkaç kilometre ilerideki Cumhûriyetçiler’in kampına vardıklarında, karşılarına Robert Hale Merriman çıkar. Belchite’den Valencia’ya geçtiklerinde, Constancia de la Mora’nın bürosu onları Teruel’e götürür. Teruel’in kuzey doğusundaki Alfambra’ya geldiklerindeyse, Antoni Chrost ismindeki bir Polonyalı komünistin komutasındaki gerillalarla karşılaşırlar. Hemingway, Calatayud ve Zaragosa trenlerini havaya uçuranların bu adamlar olduklarını öğrenince, çok heyecânlanır. Ertesi gün de dağlarla çevrili Teruel’i tepeden görebilecekleri bir yere giderler. Oradan dürbünle kış hazırlıklarını yapan askerleri izlerler. İç Savaş’ın başından beri Teruel faşistlerin kontrolündeki bir kentti. Hemingway, geçit vermez karlı dağlara bakarak, Franco kuvvetlerinin ilkbahardan önce buradan daha ileriye geçemeyeceklerine karar verir. Oradan Salvacanete isimli mezraya vardıklarında, karanlık çöker. Geceyi arabalarında geçirirler. Gün ışıdığında, arabayı bir çiftlik evinin avlusunda bırakarak, at sırtında Monte San Lazaro’daki mevzileri dolaşıp, Cuenca’ya geri dönerler. O gece Hotel Florida’ya vardıklarında, yorgunluktan sızıp kalacaklardır.
Hemingway ve Gellhorn bu defa Hotel Florida’nın 113 ve 114 numaralı odalarına yerleşmişlerdir. Bu yeni odaları, Garabitas’taki topçuların mermilerinin ulaşamayacakları bir açıdaydı. Herbert Matthews ise Sefton Delmer ile birlikte Retiro Parkı’na bakan bir apartmanın çatı katında kalıyordu.
Ara sıra düşen bombaların dışında Madrid’de yine kayda değer bir şey olmuyordu. Ama, Hemingway’in ve Gellhorn’un eskisinden daha fazla sıkıldıkları da muhakkaktı. Yazmak için haber değeri taşıyacak olaylar bulamadıklarından, her gün kavga etmeye başlamışlardır.
15 Ekim’de Varlık Yokluk “Charles Scribner’s Sons” etiketiyle Amerika Birleşik Devletleri’nde kitâbçılara verilmişti. İlk baskısı 10.130 adet yapılan roman, 2.50 dolardan satılıyordu. Varlık Yokluk hakkındaki eleştirilerin haberleri Madrid’e ulaştığında, Hemingway’in morali çok bozulur. Cyril Connolly New Statesman & Nation‘da ( 16 Ekim 1937 ), Clifton Fadiman New Yorker‘da ( 16 Ekim 1937 ), George Stevens SRL‘de ( 16 Ekim 1937 ), Alfred Kazin Herald Tribune Books‘da ( 17 Ekim 1937 ), J. Donald Adams Times Book Review‘de ( 17 Ekim 1937 ), Sinclair Lewis Newsweek‘de ( 18 Ekim 1937 ), Malcolm Cowley New Republic‘de ( 20 Ekim 1937 ), Louis Kronenberg Nation‘da ( 23 Ekim 1937 ) ve Edwin Muir Listener‘da ( 27 Ekim 1937 ) roman hakkında ilk yazanlardı. Çoğu, Hemingway’in üslûbunun artık eskidiğini imâ ediyorlardı. Hemingway’in aklına hemen John Dos Passos’un 11 Mayıs’ta Saint- Lazare Garı’nda söyledikleri gelir. Max Perkins’e her gün telgraf çekip, kitâbın satışını sorar. Olumsuz eleştirilere karşın Varlık Yokluk‘un çok satan kitâblar arasında olması, Hemingway’i biraz sakinleştirir. Roman aynı ay içinde ikinci, Kasım’daysa üçüncü baskısını yapar. 10 Mart 1938 günü yeni bir baskı daha yapıp, toplamda 36.000 adet satacaktır.
“Papa”, “North American Newspaper Alliance” için haber bulamayınca, Hotel Florida’daki odasına kapanıp, bir tiyatro eseri yazmaya başlar. Niyeti, Dorothy Bridges karakterinde Martha Gellhorn’a öfkesini kusmaktır. Dorothy Bridges, bir savaş orospusu olmasa bile, Philip Rawling için “câhil”, “işe yaramaz” ve “tembel” bir kadındır. Dorothy Bridges’i savaş orospularından ayıran şeylerse, Philip’e göre, Vassar diploması ve Amerikan pasaportudur. O kadar. Bu oyun ilk kez 14 Ekim 1938 günü The Fifth Column and the First Forty-nine Stories başlığıyla ve “Charles Scribner’s Sons” etiketiyle yayımlanır. Satışa 2.75 dolardan çıkartılan kitâb, 5.350 adet basılmıştı. Müstakil olaraksa 3 Haziran 1940 günü yine “Charles Scribner’s Sons” etiketiyle 1.174 adet basılıp, 1.75 dolardan satılacaktır.
7 Kasım günü, öğlen saatlerinde, uluslararası gönüllülerin Madrid’e varışlarının yıldönümü için, kent merkezine bir saatlik mesâfedeki eski bir değirmende ziyâfet verilir. Hemingway, Robert Hale Merriman’ı , James Walker Benét’i ve şâir Langston Hughes’u orada gördüğüne çok sevinir. Gece de Ruslar’ın Gaylord’s Hotel’deki partisine katılır. Pravda muhabiri “Bolya” Boleslavskaya-Wolfson sarhoştur. Werner Heilbrun’un dul eşi Ailmuth da öyle. Mikhail Petroviç Petrov öylesine çok içmiştir ki, dans ettiği erkeği kadın sanıyordu. Martha, kendisine “kötü” davranan Hemingway’e nazîre yaparcasına Gustavo Durán Martinez ile oynaşıyordu. Mikhail Kolstov yine çok neşeliydi. Hemingway, konuklar arasında, María Teresa León ile kocası Rafael Alberti’yi de görmüştür.
8 Kasım’da, Martha’nın 29’uncu doğum günü kutlanacakken, Arturo Barea Ogazón ile Ilsa Kulcsar gelip, Madrid’den ayrılacaklarını açıklarlar. Aslında, Madrid’den kaçmak kararını almışlardır. Birileri onları “Troçkist” olmakla ithâm etmişti. Arturo Barea Ogazón’un odasında bulunan John Dos Passos’un kitâbı ithâmın kanıtı olarak gösteriliyordu. 11 Kasım’da ise Mikhail Kolstov’la bir vedâ yemeği yerler. Kolstov’a acilen Moskova’ya dönmesi için bir talîmât gelmiştir. Bu talîmât pek hayra alâmet değildi. Kendisi de tehlikenin farkındaydı. Bu nedenle Madrid’deki sevgilisi Maria Osten’i de berâberinde Moskova’ya götürerek, onun yaşamını da riske atmak istemiyordu.
Madrid’den ayrılanların yerlerini dolduran ıssızlıklar, Hemingway’in de Gellhorn’un da içlerine kapanmalarına neden olacak, çoğu kez birbirleriyle hiç konuşmadan kendi dünyalarında yaşayacaklardı.
Madrid, artık onlar için buz gibi soğuk bir kenttir.
Noeli ailesinin yanında St. Louis’de geçirmek isteyen Martha, Aralık ayının başında Paris’e gider. La Havre’dan New York’a kalkan “SS Normandie” gemisine bilet alır. Geminin yolcuları arasında Joris Ivens da vardır. Pauline ise, Noeli Paris’te “Papa” ile geçirmek için 19 Aralık’ta “SS Europe” gemisine biner. Ne var ki, 21 Aralık’ta Paris’te otele giriş yaptığında, Hemingway’i Elysee Park Hotel’de bulamayacaktır.
“Papa”, karısına Noeli Paris’te birlikte geçirmek sözünü verdiğinden, Sefton Delmer ve Herbert Matthews ile birlikte Madrid’den Barcelona’ya hareket eder. Cumhûriyetçiler’in 15 Aralık sabahında Teruel’e saldırıya geçtiklerini Barcelona’da öğrenir. Hemen Teruel’e yola çıkarlar. Teruel Muharebesi, Hemingway’i şaşkına çevirmiştir. Kış koşullarında bu saldırıyı akıl almaz bir budalalık olarak düşünüyordu. Hemingway gibi Franco da bu saldırıyı hiç beklemiyordu. Franco’cu kuvvetlerin şaşkınlığından faydalanan Cumhûriyetçiler, 22 Aralık’a kadar Campillo’yu, San Blas’ı ve Muela de Teruel’i alırlar. 22 Aralık günüyse, Cumhuriyetçiler kente girerler. Domingo Rey d’Harcourt’un komutasındaki milliyetçi ordu evlere, kamu binâlarına, papaz okuluna ve manastırlara sığınıp, umutsuzca direnmeye başlar. Ama, Franco koşulları iyi okuyabilen bir askerdir. Sabırsız düşmânlarının kış koşullarında o berbat techîzâtlarıyla Teruel’de fazla tutunamayacaklarını düşünüyordu. Çeliği bile oyan o soğukta muhârebe uzamaya başlayınca, Franco haklı çıkar.
” … kimsede istek kalmamıştı. 22 Şubat günü Cumhûriyetçiler kenti bütünüyle boşalttılar. Savaş sona ermişti,” ( Pierre Broué ve Emile Temime ).
Micheal Clodfelter’ın verdiği bilgilere nazaran, Teruel’de, Franco’cu kuvvetlerden 9.500 kişi ilk saldırıda ölmüş veya esîr düşmüş, 14 bin kişi 15 Aralık 1937 ile 22 Şubat 1938 arasındaki çatışmalarda veya diğer nedenlerden ölmüş, 16 bin kişi de yaralanmıştır. Cumhûriyetçiler’dense, 10 bin kişi ölmüş, 15 bin kişi yaralanmış ve 14.500 kişi de esîr düşmüştü. Her iki taraftan bu kadar yüksek sayıda ölüm vak’asının kaydedilmesinde, soğuk havanın büyük payı vardı. Çünkü, cephede soğuktan donarak ölenlerin sayısı hayli fazlaydı.
Hemingway arşivinde bir fotoğraf var. Hemingway, bir Cumhûriyetçi’nin yanında, elinde tüfekle yere uzanmış durumdadır. Bu fotoğrafın Teruel Muhârebesi’nde çekildiğini biliyoruz. Cumhûriyetçi nefer, her atıştan sonra tutukluluk yapan tüfeğiyle ne yapacağını bilemezken, Hemingway gönüllünün tüfeğini kapmış, ona tüfeğini nasıl onaracağını göstermiştir.
“Papa”, Noel gecesi, Teruel’den Robert Capa, Sefton Delmer ve Herbert Matthews ile birlikte Majestic Hotel’e döndüğünde, lobide Ilsa Kulcsar’ı, Arturo Barea Ogazón’u, Jay Allen’i ve Moskova’ya dönüş hazırlıklarını yapan Ilya Ehrenburg’u görür. Jay Allen Paris’ten geldiği için, ona karısını görüp görmediğini sorar. Görmüştür. Pauline’nin İspanya’ya gelmek için vize almaya çalıştığını, ama başaramadığını söyler. Biraz rahatlar. Bu arada, “North American Newspaper Alliance”, Hemingway’in gönderdiği Teruel yazılarını hiç beğenmemiş, bunların Herbert Matthews’un yazdıklarının birer kötü kopyaları olduklarını imâ etmiştir. Çok üzülür. Bir süredir kendisini iyi hissetmediğinden ve karaciğerindeki ağrılardan şikâyetçi olduğundan, Barcelona’dan ayrılmaya karar verir. 28 Aralık sabahıında vedâlaşmak için Ilya Ehrenburg’un odasına bile çıkar. “North American Newspaper Alliance” için artık İspanya’da daha fazla kalması gerekmiyordu. Arkadaşları yeni haberler için Teruel’e geri dönerlerken, moralsiz “Papa” da Paris’e hareket edecektir.
Ernest Hemingway, Paris’e ulaştığında, Pauline’i sinir krizinin eşiğinde bulur. Kocası kafelerde André Malraux, Robert Capa ve Gustav Regler’le İspanya İç Savaşı hakkında sohbet ederlerken bile huzûrsuzdu. “Papa” ile yalnız kaldıklarındaysa, onu sık sık intihârla tehdit etmeye başlamıştır. Pauline’nin hırçınlıkları, karaciğer ağrılarından ve uykusuzluktan muzdarip Hemingway’i cânından bezdirmişti. Hemingway, karısının asıl sorununun, Martha Gellhorn ile yaşadığı ilişki olduğunun farkındaydı ama, Martha konusunda kendisinin de bazı kuşkuları bulunduğundan, Pauline’e bir şey diyemiyordu. Key West’e döndüklerinde, Pauline biraz yatışır. Hemingway karısının eski neşesine kavuşmasına sevinirse de, kendisi bir an önce İspanya’ya yeniden dönmek istemektedir. Hemen yazı başına 500 dolara, telgrafla göndereceği haber başına da 250 dolara bir anlaşma yapar. Eskisine nazaran düşük ücretlerdir ama, hiç para vermeseler bile, Hemingway yine de İspanya’ya dönerdi. Oraya rûhen ihtiyâcı vardı.
8 Mart 1938 günü, New York’tan “Île de France” ile La Havre’e doğru yola çıkar. Gemide, John Dos Passos’un Interlude in Spain isimli yazısını okuduğunda, mosmor kesilir. John Dos Passos’u yalancılıkla ve artık faşistlerin safında olmakla ithâm eder. Dos’a çektiği telgrafındaki ve akabinde gönderdiği mektûbundaki üslûbu, yenilir yutulur gibi değildir. Hemingway “Île de France” ile yoldayken, Martha Gellhorn da “Queen Mary” ile onu takîb ediyordu. Martha, 28 Mart’ta Cherbourg’da karaya çıkar. Hemingway ise, ertesi gün, Saint Jean de Luz’da, Amerika’nın İspanya Büyükelçisi Claude G. Bowers ile, Franco kazandığı takdirde Cumhûriyetçi yaralıların ve sağlık personelinin tahliyelerinin nasıl yapılacağı husûsunda bir görüşme yapıyordu. 31 Mart’ta Perpignan’a geçer. Barcelona’da Majestic Hotel’e yerleştiğinde, yıkım ve yenilginin artık her yerde olduğunu görür. Yenilgiyle birlikte, ihânet ve çürümüşlük de hızla yayılmıştır. Cephelerden gelen kötü haberler Majestic Hotel’dekilerin morallerini her gün biraz daha bozar. Paskalyada, Martha Gellhorn ve Herbert Matthews ile birlikte faşistlerin ne kadar ilerlediklerini görebilmek için Ebro deltasındaki Amposta’ya giderler. Nehrin üstüne dubalarla kurulmuş bir köprüye varırlar. Üstünden arabalar, kamyonlar, kadın, erkek, çoluk çocuk, hep birlikte geçiyorlardı. Katırların çektiği arabalar köprüye giden yokuşu zar zor tırmanıyor, askerler tekerleklerin arasındaki çubuklara asılıp, itekliyorlardı. Yokuş yukarı tırmanan kamyonlardan, ayak bileklerine kadar toza ve çamura batmış yorgun köylüler iniyordu. Gözünde kendisininki gibi metal çerçeveli gözlükler, üzerinde tozlu giysiler olan yaşlı bir adamın kıpırdamadan oturduğunu görür. Birkaç saat sonra geri döndüklerinde, köprüdeki araba ve insan sayısının iyice azaldığını, ama yaşlı adamın hâlâ aynı yerde oturduğunu fark eder. Sürücüye arabayı kenâra çektirip, iner. Yaşlı adamla sohbete başlar. 76 yaşındaki adam San Carlos’tan geldiğini, kasabadan ayrılan son kişi olduğunu söyler. Ailesi ve bir siyâsî görüşü yokmuş. Son dakikaya kadar iki keçisine, bir kedisine ve dört çift güvercinine bakmak için San Carlos’ta kalmış. Top atışları yüzünden, bir yüzbaşı onu zorla kasabadan çıkartmış. Oradan bu köprüye kadar 12 kilometre yürürken aklı hep geride bıraktığı hayvanlarındaymış. Kedisi ve güvercinleri belki başlarının çâresine bakabilirlerdi ama, keçileri için aynı şeyi düşünemiyordu. Hemingway, yaşlı adamla yaptığı bu sohbetten, en güzel kısa hikâyelerinden birini, Köprüdeki Yaşlı Adam‘ı ( 19 Mayıs 1938 ) çıkartacaktır. Hikâyesini şöyle bitirir:
” Onun için bir şey yapılamazdı. Bugün Paskalyaydı. Faşistler Ebro’ya doğru ilerliyordu. Bulutlarla kaplı kurşunî bir gök vardı. Bu havada onların uçakları havalanamazdı. Yaşlı adamın şanslı olduğu yegâne şey buydu ve bir de kedilerin kendi başlarının çâresine bakabileceğiydi.”
Ernest Hemingway ve Herbert Matthews, 9 Mayıs’ta Madrid’e, Hotel Florida’ya geldiklerinde, otelin duvarlarını delik deşik bulurlar. Daha vahîmi, oradaki herkesin artık yenilgiyi kabûllenmiş gibi suskunluk içinde beklemeleriydi.
Pauline, kocasını, eğer İspanya’da mutluysa, Key West’e mutsuz olmaya gelmemesi için uyarmıştı. Ama Ernest, artık İspanya’da da mutsuzdu. Pauline’i ve çocukları çok özlemişti. Onları epeydir ihmâl ettiğinin farkındaydı ve bunu telâfî etmek istiyordu. Key West’e dönmek için yola çıkar. Martha onun gidişine öfkelenmesine karşın, sesini çıkartmayacaktır.
New York’a geldiği günün gecesinde Jay Allen ve baldızı Virginia “Jinny” Ruth Pheiffer ile yemeğe çıkar. Yemekte baldızıyla kavga eder. Onu kendisi hakkında Pauline’e yalan şeyler söylemekle ithâm eder. Ertesi gün Key West’e gider. Pauline, Patrick, Gregory ve arkadaşları Telly Otto “Toby” Bruce, Hemingway’i karşılamaya havaalanına kadar gelmişlerdir. Ne var ki, Pauline ile Ernest arasındaki soğukluk hepsini etkiler.
Key West’te Hemingway huzûrsuz günler geçirmeye başlar. Artık İspanya’daki çok kişiyi “hâin” olarak görüyordu. Ken‘de yayımlanan Treachery in Aragon ( 30 Haziran 1938 ) isimli yazısında, John Dos Passos’u ve José Robles Pazos’u “ajan” olmakla suçlar. Daha sonra yazdığı The Denunciation ( 1938 ) isimli hikâyede de, “ihânet” ve “ihbâr” temalarını işlemesi çok ilginçtir.
24 Temmuz’u 25 Temmuz’a bağlayan gece başlayıp, 16 Kasım 1938 gününe kadar sürecek olan Ebro Muhârebesi’nden gelen kötü haberler, Ernest Hemingway’i çok sarsar. Oysa muhârebenin ilk gününde, Corbera alınmış, Vilalba yakınlarına kadar gelinmiş ve Móra d’Ebre temizlenmişti. Bununla birlikte muhârebenin ilk gününde, öğleden sonra, milliyetçilerin hava üstünlüğü ortaya çıkar. Köylerde mevzilenen Franco’nun askerleriyse, açık arâzîdeki Cumhûriyetçiler’e nazaran daha fazla dinlenme olanaklarını bulabiliyorlardı. Muhârebenin beşinci gününden itibâren Cumhûriyetçiler’in uykusuzluk ve yorgunluktan perişan durumda oldukları görülür. Onların yerlerine cepheye gönderilecek yedek gönüllüler bulunamaz.
Hemingway, dayanamaz. 4 Kasım’da Barcelona’ya varır. Majestic Hotel’de Herbert Matthews, Sefton Delmer, Vincent Sheean, Hans Kahle ve Robert Capa, Hemingway’i muhârebe hakkında bilgilendirirler. 5 Kasım’da, Herbert Matthews’un debriyajı bozuk hantal Minerva’sıyla, Ebro’da bir köprüyü tutan Enrique Líster Forján’ın yanına gitmek için yola çıkarlar. Ateş altında, Lister’in karagâhına doğru tırmanırlar. Robert Capa, orada Lister ile Hemingway’in fotoğraflarını çeker. Lister, bir telefon görüşmesinin ardından, onlara hızla bölgeden ayrılmalarını söyler. Kendisi de askerlerine geri çekilme emrini verecektir. 6 Kasım’da, Herbert Matthews Ernest Hemingway’i Ripoll’e götürür. Orada Abraham Lincoln Taburu’ndan sağ kalanlar tahliye edilmelerini bekliyorlardı. Bir sokakta yazar Alvah Bessie’ye rastlar. Yaralıdır. O gece, hava saldırısı altında, Majestic Hotel’deki bir partiye giderler. Hemingway, bir ara Herbert Matthews’a dönüp, sabah arabasıyla kendisini Perpignan’a götürmesini ister.
Onun için İspanya İç Savaşı bitmiştir.