“İlkbahar gibi bir mevsimi olan bu dünya, üzerinde yaşamaya değer. Ne olursa olsun…”
(Sabahattin Ali)
Kapıda bahar, içim içime sığar mı? Sığmamalı aslında, hele ki bahar aylarında.. Bir dünyaya sığmayan kalbimizi, evimize hatta odamıza sığdırmak zorunda kalmak sıkıntılı. Yaşamın, farkında olmadan unuttuğumuz güzelliklerinin değerini anlamak, “özür” borçlu olduğumuz “doğayla” yüzleşmek ve biz olmadan nasıl da keyifli olduğunu, uzaktan iç çekerek izlemek de sıkıntılı olsa gerek. “Her şeye canını sıkma ey gönül! Ne bu dertler kalıcı, ne de ömür…” demiş “Mevlana” ve asırlardır öyle de olmuş. Önemli olan “Benden sonra tufan” diyen “Fransa Kralı XV. Louis’nin” zihniyetine kapılmamak.
Öğrendiğimiz günlerdeyiz, yeni duyguları, tanımlayamadığımız ruh hallerini, bilinçaltına gizlediğimiz gerçek benliğimizi keşfediyoruz. Henüz bilmediğimiz “yeni yaşamın” şifrelerini çözmek için teoriler geliştirmek adına etrafımıza bakınıp öğrenmeye, özümsemeye, çalışıyoruz. Boş kalan taraflarımızı doldurmak gerektiğinin farkına varmanın zamanı belki de. Bilgi kirliliği, komplo teorileri ve fantastik yaklaşımlı tezler arasında boğulmak üzereyken, bahar gibi nefes oldu “Başak Temel”.
BAHAR GİBİ “BAŞAK”
“İnsanlar başaklara benzerler, içleri boşken başları havadadır, içleri doldukça eğilirler.” (Montaigne)
ODTÜ’lü, sosyolog, eğitmen, internet TV’nin ülkemizdeki öncülerinden. Karantina günlerini “karnaval” günlerine dönüştürerek içi dolu muhabbetler, sohbetler tasarlayan, uzaktan görebildiğimiz baharı, evlerin içine sokan kadın da diyebilirim Başak Temel için. “Maksat Muhabbet” diyerek, merak edilen soruları, sosyal medyasında ağırladığı “online” konuklarıyla, sohbette demliyor, cevaplar, ikram ettiği bir fincan bahar çayı gibi içinizi ferahlatıyor. Buna alışmamız gerek, bundan sonra yoğunlaşacak “temassız iletişim” için hazırlıklı olmalıyız. İletişim “temassız” olabilir ama “temasız” olmamalı, yani boş sohbetlere kapılmayın. “Studio” isimli aplikasyon üzerinden eğitimler de veriyor Başak Temel. Özellikle “Mindful iletişim (Farkındalık)” konusunda verdiği eğitimlere ihtiyacımız var. “Kendini kodla, ataleti yen, empatik iletişim, zihnim beni nasıl kandırıyor?” konu başlıklarının hepimizi yakından ilgilendirdiğini de kabul edelim. Sosyal medya sadece “geyik” yapılan bir dünya değil, internet okur-yazarlığı gelişmeli, İstenildiğinde “Çok daha renkli bir dünya” olabiliyor dedi, sevgili Başak. Alçakgönüllülüğünü sevdim Başak Temel’in, Ekşi sözlükte rastladığım “başka bir hayattan en güzel anılarını toplayıp gelmiş gibi, bir kaplumbağanın tecrübesi bir kelebeğin farkındalığı var” tarifi mükemmel oturmuş.
“DEĞİŞİM TASARIMI”
“Hayat üç bölümdür; Dünyayı değiştireceğini sandığın, değişmeyeceğini anladığın ve dünyanın seni değiştirdiğine emin olduğun.” (Jean-Paul Sartre)
Yüzyıllardır süregelen dünyayı değiştirme çabalarımız bitmek bilmiyor, bu gidişle de bitecek gibi gözükmüyor. Kendi konforumuz adına tahrip ettiğimiz doğanın, felaket veya doğal afet olarak nitelendirdiğimiz olaylarının, aslında kendini iyileştirmesi ve doğal akışına dönüşün, doğal sonuçlarından başka bir şey olmadığını anlamakta güçlük çekiyoruz. Tıpkı, kendi hayatlarımızın doğal ve kanaatkar akışını, egolarımız ve konforumuz uğruna tahrip ettiğimiz gibi. Ama emin olunuz ki; isteseniz de, istemeseniz de dünya sizi değiştirecek!
Başak Temel’in karantina günleri sonrası “Yeni mi? Dünya..” ile ilgili topluma doğru ve dürüst bilgileri aktarmak için yaptığı çalışmaları derledim. Son dört haftadır da yaptığı sosyal medya yayınlarını takip ederek ağırladığı değerli konuklarının fikirlerini dinledim. Otuz civarı konuk ve soruları ile binlerce izleyicinin katıldığı yayınlarda çıkan ortak bileşen, George Bernard Shaw’ın söylediği, “Tecrübelerimizle biliyoruz ki; kimse tecrübelerden ders almıyor!” söylemini teyit etmek oldu. İnsanlar “Neyi bilmesi gerektiğini bilmiyor” dedi, Başak Temel. Başkalarının manipüle ettiği hayat senin mi? Sorusu kafa kurcalayan cinsten muamma. Aldığım notlar ve sevgili Başak’la sohbetten sonra hayatın “Bizim” olduğunu söyleyebilmek ve “Değişimimizi tasarlamak” için nelerin “farkında” olmamız gerektiğinin diğer bileşenleri de şöyle;
*Yeni dünyanın dilini anlamak, dinamiklerini bilmek. *Stres yönetimi becerisi kazanmak *Birkaç yabancı dile hakim olmak *internet okur yazarlığını geliştirmek (Bilinçli kullanım yetisi) *Self-learner (kendi kendine öğrenme yetisi) *Bilgiyi teyit etmeyi öğrenmek (kulaktan dolma veya sosyal medyadan ziyade, bilimsel veri kullanmak) *Yalnız ve Kaygılı olmamak için doğaya, aileye ve kültürel değerlere önem vermek. *Yanlış klişelere (para, makam mutluluk getirir) ve Popüler kültüre (Marka, AVM, tüketim kültürü vs.) saplanmamak. *Kendini samimiyetle sorgulamak, Empati’yi hayatın her anına sokmak. *Fevrilik değil duygusal dayanıklılık. *Duygu tanımlarımız farklı olduğundan anlaşamıyoruz (örn: sevgi, saygı, güven net duygulardır, hissiyatımıza göre tanım değiştiremeyiz!). Son olarak, “Sadeleşelim ve derinleşelim” dedi Başak temel, katılmamak mümkün mü? Dürüst olalım, “dünyayı değiştiremiyor, tahrip ediyoruz, iyisi mi gelin kendimizi değiştirelim.”
DAMAT PAÇASI
Sevgili Başak’la yemeğin de sosyolojisini konuştuk tabii ki. En sevdiği yemeği sordum, “Damat Paçası” dedi. Yugoslav göçmeni atalarının gelirken birlikte getirdikleri, düğün ve bayram günlerinin vazgeçilmez tutkusu yemekmiş “Damat Paçası”. Kendisinin de fırsat buldukça pişirdiği geleneksel yemeğin tarifini verdiğinde de bana bayram oldu. Tavuk butları 5-6 su bardağı kadar suyla, etler didiklenecek kıvama gelene kadar haşlayın. El açması yoksa hazır yufkadan elinizle 2-3 parmak genişliğinde parçalar koparın. Fırın kabını yağlayıp, yufkaları yerleştirin, üzerine tereyağı parçaları serpin. Önceden 190 derece ısıttığınız fırına verip kızartın. Bu esnada tavukların suyunu süzdükten sonra etleri didikleyip kemiklerden ayırın, tuz ve karabiberle tatlandırın. Yoğurt sosu için, yoğurt, yumurta, un, tuz ve ezilmiş sarımsağı sos tenceresinde iyice karıştırın. Tavuğun haşlama suyundan sosa ilave edip, orta ateşte muhallebi kıvamı alana kadar pişirin, sirkeyi de ilave edip karıştırın, altını kapatın. Fırında kızaran yufkaların üzerine tavuk suyunu gezdirin. Yoğurtlu sosun yarısını ve tavuk parçalarını yufkaların üzerine yayın. En üste yine yoğurtlu sosu yayıp 200 derecede üstü kızarana dek tekrar fırına verin. Finalde kırmızı biberli tereyağını üzerine cosslayın. Ne sosyolojik yemek değil mi? Nereden, nereye. Teşekkürler Başak!